Türkiye Cumhuriyeti’nde Hilafet’in ve Saltanat’ın Lağvedilme Süreçlerinde Neler Yaşanmıştı?

Geçtiğimiz günlerde Filistin’e destek eylemi için Kelime-i Tevhid bayrağı ile yürüyen bir vatandaşı ‘Burası Türkiye Cumhuriyeti’ sözleriyle darp eden Ege Akersoy isimli genç, ters kelepçe uygulanarak gözaltına alındı, ardından da tutuklandı. 

Bu olayın basına yansıması sonrası sosyal medya ayağa kalktı. 

Hilafet Çağrıları yapan kullanıcılara sert tepkiler gösterildi. Laiklik ve Atatürk vurguları öne çıkarak Ege Akersoy isimli gence sahip çıkılması gerektiği vurgulandı. Halifelik tartışmaları gündemin merkezine yerleşti.

Bu içeriğimizde Osmanlı Saltanatı ve Halifelik makamının kaldırılma sürecini anlatacağız. 

Bakalım o dönemde neler yaşanmış.

İslam Dinine göre Peygamber’in ölümü sonrası Müslümanlara önderlik edip birliklerini sağlamakla görevli olan Halifelik makamı, 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçti.

Birinci Selim, daha doğrusu bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim, bu makama ilk kez sahip olan Osmanlı Padişahı oldu. 

Bu tarihten itibaren de Halifelik makamını yok oluncaya kadar hep Osmanoğulları devam ettirdi. 

Bu makam aynı zamanda, İslam Alemini’nin liderliği anlamına geliyordu.

1922 yılına gelinceye kadar Osmanlı Padişahı aynı zamanda İslam dünyasının da Halifesi olarak görev yapmayı sürdürdü.

1918 yılında Osmanlı İmparatorluğu teslim olup Dünya Savaşı’ndan mağlubiyetle çıkınca Osmanlı Saltanatı da son dönemecine girmiş oldu.

Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gerçekleşen Ulusal Kurtuluş Savaşı, Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin tarafından Padişah’a isyan hareketi olarak tanımlanıyordu. Nitekim bu süreçte başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere birçok milli mücadeleci hakkında Padişah tarafından idam cezası çıkarıldı.

Sultan Vahdettin bu dönemde Milli Mücadele’nin Padişah’a ve Halife’ye karşı girişilen dinsiz bir hareket olduğunu da iddia etti. Payitaht’ın bu tutumu Anadolu’da örgütlenmeye çalışan Kuvai Milliye’yi çok zor durumda bıraktı. 

Padişah’ın ve İstanbul’un karşı çıkmasına rağmen, Anadolu’da büyüyen direniş hareketi başarıya ulaştı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi. 

Şimdi herkesin aklında aynı sordu vardı. 

Bundan sonra ne olacaktı?

Mustafa Kemal Paşa’nın zaferi sonrası Ankara’ya bir mesaj gönderen Vahdettin, zaferin kazanılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek TBMM’nin kendisine biat etmesini istedi.

Vahdettin’in bu talebi Ankara tarafından sert şekilde reddedildi.

Olağanüstü toplanan TBMM’de Saltanat’ın Kaldırılması görüşülmeye başlandı. Mustafa Kemal Paşa, müzakerelerin uzaması üzerine şu tarihi cümleleri söyledi. 

‘Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye müzakereyle verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Burada içtima edenler meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir’

Paşa’nın bu sert sözleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir ihtilal meclisi olduğunu herkese hatırlatmıştı. Kısa zaman sonra müzakereler tamamlandı ve 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırıldı.

Saltanat kaldırılmıştı ama Hilafet devam ediyordu. Vatan haini ilan edilen Vahdettin bir İngiliz zırhlısına binerek ülkeyi terk etti. Bunun üzerine TBMM, boşalan Halifelik makamı için Abdülmecid efendiyi Halifeliğe seçti. 

Abdülmecid Bey, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun ve İslam aleminin son Halifesi olarak tarihe geçecekti. 

Zira saltanatı kaldırılan halifeliğin de ömrü pek uzun sürmedi.

Halifelik makamına çıkan Abdülmecit, TBMM ile ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Mustafa Kemal Paşa’yı “halifeliğin kurtarıcısı” ilan etti. Bununla birlikte Saltanatsız Halifelik kimsenin aklının almadığı bir işti.

Saltanatın kaldırılmasıyla Halifelik makamı yalnızca dini konularda yetki sahibiydi. Gelin görün ki Halife demek aynı zamanda siyasi önder de demekti. 

Abdülmecit de dini bir önder gibi değil siyasi bir önder gibi davranmaya başladı.

Tıpkı padişahlar gibi hareket ediyordu. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı sonrası Halifeliğin durumu tekrar gözden geçirildi.

Saltanatsız halifeliğin ne olduğu konusunun tartışılması bir muhalefet cephesi oluşturdu. Halifenin, ödeneğinin artırılmasını talep etmesi ve yabancı siyasi konukları kabul etmek için izin istemesi, hükümet ile halife arasında gerilim yarattı.

Abdülmecid Efendi bununla yetinmedi. Fatih Sultan Mehmet’in sarığını takarak Cuma günleri selamlığa çıkmaya başladı. Saltanat kaldırılmış ancak Halifelik kalkmamıştı.

Bunun üzerine 1 Mart 1924’te başlayan bütçe görüşmelerinin sonunda Halifeliğin tümüyle kaldırılmasına ve Osmanoğlu sülalesinin yurt dışına sürgüne gönderilmesine karar verildi. 

Böyle İslam Peygamberi’nin vefatından itibaren var olan bu yapı ortadan kalkmış oldu. 

Türkiye Cumhuriyeti ise ilerleyen yıllarda yapılan devrimlerin ardından yoluna laik bir ulus devlet olarak devam etti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir